0472 216 20 35 Faks: 0472 215 42 29/6101 iif@agri.edu.tr

İslami İlimler Fakültesi

4. ULUSLARARASI AHMED-İ HANİ SEMPOZYUMU SONA ERDİ/SEMPOZYUM SONUÇ BİLDİRGESİ

Her yıl Ağrı Valiliğimiz, Ağrı Belediye başkanlığımız ve Ağrı İl Müftülüğümüzün maddi ve manevi destekleriyle A.İ.Ç.Ü. Rektörlüğümüzün ev sahipliğinde, gerçekleştirdiğimiz Uluslararası Ahmed-i Hani Sempozyumu, bu yıl dördüncüsüyle A.İ.Ç.Ü. Rektörlüğü’nün ev sahipliğinde ve İslami İlimler Fakültemizin organizasyonuyla “İslam’da Sağlık ve Koruyucu Hekimlik” temasıyla online olarak gerçekleştirildi.


14-15 Kasım 2020 tarihlerinde düzenlenen ve birçok ülkeden 52 bilimsel bildirinin sunulduğu sempozyuma çok sayıda bilim insanının ve akademisyenin yanı sıra onur konuğu olarak; Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Erbaş, Ağrı Belediye Başkanı Sayın Savcı Sayan, AİÇÜ Rektörü Sayın Prof. Dr. Abdulhalik KARABULUT Beyefendiler katılmışlardır.

Sayın Rektörümüz açılış konuşmasında, Covid-19 pandemisi sürecinde bilim insanlarınca koruyucu tedbir olarak önerilen hijyen, mesafe ve maske gibi önlemler başta olmak üzere bir çok hastalığın önlenmesi ve tedavisinde dinin de bilimsel verilerle örtüşen tedbirler önerdiğini, dolayısıyla İslam söz konusu olduğunda din/bilim karşıtlığı değil tersine din/bilim birlikteliği ve işbirliği çerçevesinde bilimin de dinden istifade edeceği çok şey bulunduğunu belirtirken, Sayın Belediye başkanımız, Bölgenin önemli tarihi ve ilmi şahsiyetlerinden olan Ahmed-i Hânî’nin isminin, adına düzenlenen bilimsel sempozyumlarla yaşatılmasından dolayı Üniversitemiz ve Fakültemiz yönetimine hususi teşekkürlerini arz ettikten sonra, Koruyucu Hekimlik açısından Kur’an’ın önerdiği, ruh ve beden sağlığını birlikte koruyan reçetelerin insanlığa verilmiş en önemli hediye olduğunu belirtti.

Sayın Diyanet İşleri başkanımız ise konuşmasında gerek genel anlamda sağlık ve gerekse özel anlamda koruyucu hekimlik sahasında Kur’ân ve Sünnet bütünlüğü içinde İslam’ın katkılarına dair son derece vâfi ve şâfi bir konuşma yaptı. Zarurât-i hamse adıyla bilinen din, akıl, can, nesil ve malın korunması esasları ekseninde İslam’ın, mükerrem ve mükellef kıldığı insanoğlunun ruh, zihin ve beden sağlığını korumaya yönelik temel ilkelerine işaret etti. Bu çerçevede, bilhassa bugün insan topluluklarını kasıp kavuran Covid-19 pandemisi bağlamında, İslam’ın beden ve çevre temizliğine verdiği öneme işaret ederek; temizliğin iman kaynaklı ve imanın yarısı olarak görüldüğünü, eğitime vurgu yapan ilk ayetlerin hemen ardından temizliğe vurgu yapan ayetlerin indiğini, hastalığa karşı önleyici tedbirler alınmasının ya da bilimsel-tecrübî tedavi yöntemlerine başvurulmasının kader inancına aykırı olmadığını şerî naslar ve tarihi uygulamalarla tatmin edici biçimde dile getirdi.

Açılış oturumun ardından, aynı gün öğleden sonra saat 13.00 itibariyle bilimsel oturumlara geçildi. İki güne yayılan ve dokuz oturumla tamamlanan sempozyumda başlıca; Kur’an Açısından SağlıkHadis Literatüründe SağlıkHz. Peygamber ve Koruyucu Hekimlikİslam Hukuku Açısından Sağlık, İslam Tarihi ve Medeniyetinde SağlıkAhlak/Maneviyat, Ruh ve Beden SağlığıGenel Sağlık ve Sağlıkla İlgili İslami Literatür gibi temalar, Türkçe, Arapça ve İngilizce olarak takdim edilen 52 bildiriyle ele alınıp değerlendirildi.

“İslam’da Sağlık ve Koruyucu Hekimlik” temalı 4. Uluslararası Ahmed-i Hani Sempozyum bildirileri, son şekli verilip redaksiyonu yapıldıktan sonra e-kitap olarak Fakültemizin sempozyum sayfasında yayınlanacak olup aşağıda yer alan sonuç bildirgesiyle birlikte sempozyum başarıyla tamamlanmıştır.

4. ULUSLARARASI AHMED-İ HÂNİ SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ

Sağlık insanoğlu için hayati bir meseledir. İlk medeniyetle birlikte sağlıkla ilgili beşerî tecrübeler de kayda geçirilerek nesilden nesle aktarımı sağlanmıştır. Baştan itibaren hastalıkların teşhis ve tedavisinde, dönemin bilgi, birikim, tecrübe, teknik ve kültür düzeyine göre büyü, doğaüstü güçler ve bitkilerle yapılan ilk tedavi şekillerinden bugün DNA analizlerine kadar inen modern bilimsel yöntemlere kadar birçok farklı yöntemler ve teknikler kullanılmıştır. Tıp alanındaki baş döndürücü gelişmeler neticesinde ulaşılan günümüz sağlık uygulamalarında geçmiştekibazı tedavi şekilleri hala geçerliliğini korurken, diğer bazı tedavi şekil ve yöntemleri ise batıl inanç, dinsel-büyüsel pratikler olarak değerlendirmektedir.

Her konuda olduğu gibi sağlık konusunda da insanlara isabetli ve olumlu inanç desteği sunmak vicdani ve toplumsal bir görevdir. Bütün dinlerin temel amaçlarından biri, hiç kuşkusuz, mensuplarına mutluluk verici bir yaşam tarzı sunmaktır. Bunu yaparken din, sadece inanç ve ibadet ilkeleri tetkin etmekle yetinmez, aynı zamanda ruh ve beden sağlığına ilişkin de önemli bazı ilkeler önerir. Bu yönüyle din, gerek fiziksel/bilişsel gerekse psikolojik ve ahlakibakımdan tutarlı ve dengeli, toplumla bütünleşmiş, sosyal ilişkilerinde ölçülü, ümit ve beklentilerinderasyonel bir kişilik tipinin oluşmasında önemli bir rol oynar.

İslâm; din, can, akıl, nesil ve malı, korunması gereken beş zorunlu esas (zarûriyât’ı-hamse) olarak kabul eder. Bu esaslar, özellikle de canı ve aklı koruma zarureti, İslâm’ın ruh, zihin ve beden sağlığını koruma altına alma gayesini doğrudan ortaya koyar. Hastalık öncesi korunma yöntemlerinden hastalık sonrası tedavinin meşruiyetine kadar sağlıkla ilgili hemen her safhada söyleyecek bir sözü bulunan İslam’da, hastalığın tedavisi kadar doktor ve hasta haklarının korunması da önemlidir.

İslâm kültüründetemizlik imanın yarısına denk görülür. Bu, hem maddî hem manevî temizliği kapsar. Manevî temizlik, emrâz-ı kalbiyye denilen manevî hastalıkların, yani kötü ahlâkın kalpten sökülüp atılmasıyla, maddî temizlik de bedensel hastalıklara yol açması muhtemel varlıklarla yer ve ortamlardan uzak durulmasıyla olur.

Kur’an manevî hastalıklara çözüm ürettiği gibi maddî hastalıklara karşı da çözümler önerir. Bu bağlamda tarihte karşılaşılan bazı hastalıklara yaklaşımıylabir taraftan bedensel hastalıklara karşı gerçekçi tedavi yöntemlerinin araştırılmasını teşvik ederken, diğer taraftan cahiliye döneminin mitoloji ve astroloji karışımı tedavi uygulamalarına karşı uyarır.

Hastalıkların çıkmadan önce tedbirlerin alınması anlamına gelen Koruyucu Hekimlik, Hz. Peygamber’in sağlık anlayışında önemli bir yer tutar. Koruyucu Hekimlik, bir başka deyişle, Hıfzıssıhha, Hz. Peygamber’in (s.a.s.), insan sağlığıyla ilgili tasarruflarını bütüncül bir şekilde ortaya koyan, bedensel ve ruhsal, bireysel ve sosyal yönden tam bir iyilik halini temsil eden sağlığın muhafazasını ve hastalığın önlenmesini merkeze alan, tedaviyi hekimlere bırakmakla beraber hukukunu/ahlakını kendisi belirleyen, bu arada geleneksel bazı tamamlayıcı tedavi yöntemlerini de öneren yaklaşımıdır.

Kur’an ve Sünnet birlikteliğiyle oluşan ve “Her hastalığın muhakkak bir tedavisi vardır.” görüşünün hâkim olduğu İslam kültüründe; Koruyucu Hekimlikle ilgili şu ilkelere dikkat çekilmiştir: Sağlık bir nimet ve emanettir. Sağlıklı beslenme, dinlenme ve yeteri kadar uyuma alışkanlık haline getirilmelidir. Birçok hastalığın sebebi olan kan, ölü ve vahşî hayvanlar yemek kültüründen çıkarılmalıdır. Hayvansal ürünler hazırlanırken koruyucu tedbirler alınmalı, çiğ etler tüketilmemelidir. Her zaman ve mekanda temizliğe dikkat edilmelidir. Yemekten önce ve sonra, tuvalet ihtiyacı giderdikten sonra eller muhakkak yıkanmalıdır. Gerek ibadetlerin kabulü için gerekse hastalıklara karşı korunma tedbiri olarak kirli cisimler ve yüzeylere temastan kaçınılmalıdır. Beden, elbise ve çevre temizliğine özen gösterilmelidir. Ağız ve diş sağlığına dikkat edilmelidir. Bulaşıcı hastalıklarda karantina şartlarına riayet edilmelidir. Bulaşıcı hastalığa yakalananlar, bulundukları mekânda kalmalıdırlar. Bulaşıcı hastalıkların bulunduğu yerlere ve ortamlara gitmekten kaçınılmalıdır. Sağlık işleri ehline verilmelidir. Hastalığın teşhis ve tedavisinde erken davranılması, iyileşmede kritik bir öneme sahiptir. Ayrıca inanç, ibadet ve duanın da ruhî motivasyon ve moral destek sağlaması yönündenruhsal rehabilitasyonlar ve fiziksel tedavilerdeki olumlu etkisi inkar edilemez.

İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma ilkesi üzerine kurulan İslam hukuk sistemi sedd-i zerâiyi, yani önleyici tedbirlerle insana zarar verebilecek her türlü iş ve eylemi önceden bertaraf etmeyi ilke edinmiştir. Bugün tıbbın yarısı olarak kabul edilen koruyucu hekimlik bu mantık üzerine kurulmuştur. İnsanın beden ve ruh sağlığını aynı anda temin eden bu ilke, insana zarar verebilecek her türlü faaliyeti, önleyici tedbirler ve caydırıcı cezalarla önlemeyi hedeflerken, insana yarar sağlayan her türlü söylem ve eylemi de iyilik kategorisinde değerlendirerek ödüllendirmeyi amaç edinmiştir.

İslam dini hastalıkları önleme ve tedavi etme bağlamında sadece bir takım öneri ve tavsiyeler vermekle kalmamış, ilk dönemlerden itibaren bu yönde somut adımlar da atarak gelecek nesillere rehberlik etmiştir. Bireyin dünyevi ve uhrevi faydası için evrensel kurallar getiren İslâm’ın genel olarak ilme verdiği ihtimamın bir neticesi olarak tıp ilmi de hızla gelişerekdaha hicrî birinci ve ikinci asırlarda İslâm dünyasının hayati disiplinlerinden birisi durumuna gelmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde Medine’de kurulan bir türsahra çadırı ve “Dâru’ş-Şifâ” adı verilen sağlık ocağıyla kurumsallaşmaya başlayan tedavi merkezleri de zamanla gelişerek bugünbilim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak her türlü hastalığın tedavi edildiği tam donanımlı hastanelere dönüşmüştür.

Salgınları önleme bağlamında da Müslüman otoritelerce, hac gibi muhtelif coğrafyalardan çeşitli milletlerin katılımıyla gerçekleştirilen toplu ibadetler yoluyla dünya ölçeğinde yayılma eğilimi gösteren veba ve kolera gibi salgın hastalıkların pandemiye dönüşmesini önlemeye matuf olarak tedâbîr-i sıhhiye ve tahaffuziyye adıyla temizlik, karantina, muayene istasyonlarını ve modern tıbbi araç gereçlerin artırma gibi bir takım tedbirlere başvurulduğu görülür.

Öneriler

İslam’ın, Kur’an ve Sünnet bütünlüğünde insanın maddive manevî temizliğini aynı düzlemde ele aldığı görülmektedir. Bireyin ruh ve beden sağlığının korunması sağlıklı bireylerin ve toplumların inşası için temel başlangıç noktasıdır. Bu nedenle sağlıklı olmak, aynı zaman Allah-varlık-insan ilişki düzleminde Hakkın belirlediği yerde ve Hak üzere uygun bir konumda olmaktır. Bunun için de birey, hem ruh ve beden sağlığını korumalı hem de toplumun ruh ve beden sağlığını korumada gerekli tedbirleri almalı, ayrıca bütün bunları Allah Teâlâ’ya karşı kulluğunun gereği olarak gerçekleştirmelidir.

Yaşanan salgının acı veren sonuçları devletimizin tüm kurumlarınca hafifletilmeye çalışılmakla birlikte, bizlerin de birey, sosyal grup ve toplum olarak inanç temelli bir hassasiyetle üzerimize düşeni yapmamız gerekmektedir. Ayrıca İslâm’ın belirlediği sağlık ilkelerinin tüm boyutlarda karşılık bulabilmesi için akademik bir zemin oluşturulması ve ilgili bilginin kurumsal düzlemde işlerlik kazanmasında gerekli katkıların sunulması da elzemdir.

COVİD-19 virüsünün gerek kaynağı gerekse bulaşma yolları ve tedavi yöntemlerine yaklaşım konusunda modern tıbbın yaklaşımıyla büyük oranda örtüşen İslam’ın temel kaynaklarında fert ve cemiyetin ruh ve beden sağlına dair yer alan naslar, bilim insanlarınca da tarafsız bir gözle ve bilimsel yöntemlerle yeniden değerlendirilerek bir bütünlük içerisinde modern insanın hizmetine sunulmalıdır. İslam dinine karşıdışa vurulan ve bir tür cinnet halini yansıtan İslamofobiya gibi duygusal ve tarihsel tepkiler bu hizmete mani olmamalıdır.

Son olarak mevcut pandemi sürecinde COVİD-19 virüsüne yakalanan hastalarımıza Yüce Allah’tan acil şifalar, hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı ve sabrı cemiller dileriz.


Haberin Fotoğafları